Biliyorum bahara hiç yakışmıyor bu hasta halim, o yüzden en kısa zamanda renkli diyarlara kanat çırpmak dileğiyle diyorum...
P.S: Çok yakında güzel film ve kitap önerilerinde bulunacağım, sevgiler...
Uludağ gezime gelirsek; hayatımda ilk defa böyle ilginç bir kar macerası yaşıyorum, gitmeden önce hayalini kurduğum hiçbir şeyi maalesef yoğun tipi yüzünden yapamadım… Üstelik de dönüş yolunda çok sıkıntı yaşadık; otobüsümüz, görüş mesafesi nerdeyse sıfır olması nedeniyle 2 defa kaza yaptı, 2.kazanın etkisiyle de kara saplandı ve kurtulamadı… Yaklaşık 1.5 saat süren bekleyiş, tahmin edersiniz ki hiç eğlenceli değildi, şehir merkezinden gönderilen 2 aracın gelip bizi almasıyla son buldu… 1 saatlik yolu 5 saatte gelmiş olsak da çok şükür sağ salim evlerimize ulaşabildik… Geziden geriye kalanlarsa anı fotoğrafları oldu…
Az önce pencereden dışarı baktım ve gördüğüm manzara inanılmazdı; gökten kocaman kar taneleri adeta bir konçerto havasında ağır bir ritim tutturmuş yeryüzüne dökülüyorlardı… Bilmem neden bu manzara çocukluğumdan beri bana mucizevi bir olaya şahit oluyormuşum duygusu verir… İçimi bir mutluluk kaplar, şarkı söylemeyip ıslık çalarak sokaklarda dolaşmak, o güzelliğin bir parçası olmak isterim…
Az sonra sırt çantama aldığım birkaç parça eşyamla Uludağ’a gitmek üzere yola çıkıyorum… Şarkı söyleyip ıslık çalar mıyım bilmiyorum ama taze karın üzerde yürüyüp, varolmanın hafifliğini doyasıya yaşamaya çalışacağım…
Döndüğümde çekebilirsem fotoğraflarımı paylaşırım… Herkese iyi haftasonları…
Bazen çok kapalı olduğumuz zamanlar olur, kimseyle konuşmak, derdimizi anlatmak istemeyiz, anlatmaya çalışsak da anlamayacaklarını düşünürüz, zaten biz de adını koyamamışızdır bizi rahatsız eden duygunun… Sadece orda bir yerlerde olduğunu ve bizi acıttığını bilmekle yetiniriz… Böyle zamanlarda buhar olup havaya karışmak ne eğlenceli olur değil mi? Tüm benliğimizden sıyrılmak, hiçlikle bir olmak, aynı zamanda her yerde her şey olmak… Bir süre sonra tazelenmiş bir şekilde geri dönmek, bir bedene bürünmek, kocaman dünyada küçücük yerimizi almak…
Bundan yola çıkarak, biraz da Şibumi’nin etkisiyle uzun zamandır aklımda olan bir eylemi gerçekleştirmek üzere başarılı bir girişimde bulundum geçtiğimiz günlerde... Ne mi yaptım; Yoga'ya başladım Zuzum'la... İlginç bir deneyimdi doğrusu, ama işin en can alıcı noktasında öksürük krizim tutup odayı terk etmek zorunda kalmasaydım daha çok keyif alacaktım belki... Her ne kadar şimdilik doğru nefes alma çabaları içinde olsak da yine de ilerleyen zamanlarda daha verimli olacağı konusunda ümitliyim; amacım her ne kadar yogilik mertebesine erişmek olmasa da, sıkıntılı zamanlarda içimi ısıtan sıcacık bir güneşin yüzüme vuracağı, kalbim ve ruhumu aydınlatacağı, en küçük yapıtaşlarımda dinginliğin dolaşacağı günlerin çok yakında olduğunu hissediyorum…