27 Mayıs 2008 Salı

Alaçam...

Tadı damakta kalan bir pazardı... Çok sevgili dostlarla paylaşıldı...


Bol bol deklanşöre basıldı...

Gümbür gümbür akan suyun sesi kulaklarımıza şarkılar fısıldadı...

Değişik süprizlerle karşılaşıldı...

Buz gibi su iliklerimizi dondurdu...

Kozalaklarımız oldu...

Alabalıklar afiyetle mideye indirildi...

En kısa zamanda bu keyfi tekrarlamak dileğiyle...

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Eğlenceli Cumartesi...


Hayat hep böyle eğlence dolu olsun...

19 Mayıs 2008 Pazartesi

Kurabiye Zamanı...


Malzemeler:

- 250 g mısır nişastası
- 250 g un
- 1 paket tereyağı (oda sıcaklığında)
- 1 bardak pudra şekeri
- 2 adet yumurta
- 1 paket vanilya
- 1 paket kabartma tozu
- 1 bardak iri dövülmüş ceviz-fındık karışımı

Yapılışı:

1. Tereyağı ve pudra şekerini kabarıncaya kadar mikserle çırpın. Yumurtaları ekleyip tekrar çırpın.
2. Nişasta, un, vanilya ve kabartma tozu karışımını yavaş yavaş ekleyerek yumuşak bir hamur yapın.
3. Hamuru diktörgen şeklini alacak şekilde açın, içine ceviz-fındık karışımını serpin ve hamuru rulo şeklinde dolayın, sonra da rulo pasta keser gibi ince ince kesip yan bir şekilde tepsiye sıralayın.
4. Önceden 175 derece ısıtılmış fırında kurabiyeler hafif pembeleşene dek pişirin. Çıkarınca üzerine pudra şekeri eleyin.

Afiyet Olsun…

18 Mayıs 2008 Pazar

Ayvalık Yazısı...

Ve ilk Boo Yazısı yayında…

http://www.boodergi.com

Sayı: 29 / Sayfa 128-131

11 Mayıs 2008 Pazar

Bahçemizden...

Altta da babişkomun terasta oluşturduğu küçük bahçesinden birkaç kare, ne yetenekli adam değil mi? İyi ki var…





Babişko Pastası…

Dün babamın doğum günüydü… Ve ben, çok utanarak söylüyorum, bunu unuttum! İlk defa bu yıl böyle bir şey oluyor… Sanıyorum aklım gerçekten başka yerlerde… :)

Neyse eve geç saatte gelmeme rağmen ona güzel bir pasta yaptım ve karşısına geçip afiyetle onu midesine indirmesini izledim, pastanın lezzetini görünce bi parçacık da olsa beni afetti sanırım :)

Canım babacım, doğum günün yeniden kutlu olsun, bi daha unutmayacağım söz! ;)

9 Mayıs 2008 Cuma

Yaşasın Ayakkabılar...


Internette moda sayfalarında gezinirken bu şık pembe ayakkabıyı gördüm, bayıldım…

Zuzu, acaba diyorum; şu hayalimdeki beyaz ayakkabıları bulunca bi de bunlardan mı arasak? :)

Şaka şaka… Korkma! :)

p.s. İyi ki kadın olarak dünyaya gelmişim, ne güzel lükslerimiz var, o la la...

Yorgunum!..

“Ve nihayet haftanın son çalışma günü” diyordum sabah sürünerek işe giderken… Kafamda özlemini duyduğum çekici plan aynen şuydu; cumartesi sabahı geç kalkılacak, mümkünse anne kahvaltısının müthiş kokularına uyanılacak, ardından taze bahar havası ciğerlere çekilerek Zuzu’yla buluşmaya gidilecek ve günün geri kalanı zaten keyif dolu olacak; birlikte kikirdeyip kahve içeceğiz, ben her ayakkabı dükkânının önünde durup beyaz ayakkabı bakacağım, bir bardak mısırı ortaklaşa yiyeceğiz…

Ve tüm günü bu planın ayrıntılarıyla geçirdikten sonra öğrendim ki yarın işe gitmek zorundayım, gelecek yabancı misafire hazırlanacak sunum için! :(

Allah’ım lütfen çabucak geçsin yarın ve ben bu kâbustan uyanayım… Offf Zuzu’yu da özledim, ne zaman rahatlayacak bu işler yaaa?

5 Mayıs 2008 Pazartesi

Zaman...

Daha önce bahsettim mi hatırlamıyorum; ayda bir defa bir araya gelip tadı damakta kalacak güzellikte koyu sohbetler eden bir okuma topluluğuna devam ediyorum bir süredir, gerçi sürekli bişeyler çıkıyor ve ben kitapları okumama rağmen toplantılara katılamıyorum her zaman ama, yine de çok keyif aldığım bir aktivite doğrusu… Bu ayki kitabımız Türk Edebiyatının usta kalemlerinden Ahmet Hamdi Tampınar’dan… Ben de bunun şerefine Ahmet Hamdi’den çok sevdiğim bir şiiri sizlerle paylaşmak istedim…

NE İÇİNDEYİM ZAMANIN

Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında.
Yekpâre geniş bir ânın,
Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüya rengiyle,
Uyuşmuş gibi her şekil.
Rüzgârda uçan tüy bile,
Benim kadar hafif değil.

Başım sükûtu öğüten,
Uçsuz bucaksız değirmen.
İçim muradına ermiş,
Abasız, postsuz bir derviş.

Kökü bende bir sarmaşık,
Olmuş dünya sezmekteyim.
Mavi, masmavi bir ışık,
Ortasında yüzmekteyim.

Ahmet Hamdi Tampınar

Haftasonu Zuzu’nun çok sevdiği bir arkadaşı geldi Bursa’ya… Birlikte gezdik, komiklikler yaptık, zaman zaman sataştık birbirimize… Ama en keyiflisi de geleceğe dair güzel fikirler üzerinde konuştuk, kararlar aldık… Tek eksiğimiz Özgür’ün Pötükare’siydi sanırım, inşallah bir sonraki sefer birlikte gelirler, daha çok eğleniriz… Burdan sevgiler ikisine de...

Tatlı Şeyler…

Kendinizi şımartmak istediğinizde deneyebileceğiniz hoş bir truf tarifi var altta, evet biraz fazla kalorili bişey ama olsun bazen küçük mutluluklar gerek hayattan zevk almak için… Ben denedim işe yarıyor, çikolata ağzınızda erirken içinizde küçük mutluluklar dans etmeye başlıyor…

Malzemeler;

-200ml krema,

-400 gram bitter çikolata,

-Hindistan cevizi, kakao, tarçın, toz şeker


Truf yapmak için öncelikle ganaj hazırlamak gerekiyor. Ganaj için de; çikolatayı küçük parçalara kesin ya da rendeleyin. Kremayı da bir cezve içine alıp ocakta kaynama noktasına getirin ve çikolatanın üstüne döküp çırparak karıştırın. Pürüzsüz bir kıvama gelince ganajınız hazır. Üstünü streç filmle örtüp buzdolabında 2 saat bekletin. Bu arada ufak tabaklara trufleri bulayacağınız dış malzemeyi hazırlayın. Ben kakao, tarçın-toz şeker karışımı ve hindistan cevizi kullandım. Ganajdan ufak bir kaşıkla parçalar alın ve avcunuzda yuvarlayıp bulayacağınız malzemenin içine atın. İyice buladıktan sonra da ikram edeceğiniz ya da saklayacağınız kabın içine koyun. Bu arada ganaj yumuşadıkça buzlukta 5dk bekletebilirsiniz. Tüm trufler hazır olunca buzdolabında saklayın. Oda ısısında çok fazla bekletmemenizi öneririm, asıl güzel kıvamı soğukken buluyor. Yanında kahveyle denemenizi şiddetle öneriyorum… Afiyet Olsun…